Bir varmış, bir yokmuş… Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde bir kadıncağızın bir oğlu varmış. Herkes bu çocuğu keloğlan diye çağırırmış. Bu ana oğul çok fakirlermiş. Yalnız birçok tavukları olduğundan bunların yumurtasını satarak geçinip giderlermiş.Bir gün tavuklar yumurtlamamış, kadın da oğluna tavuklardan birini satarak ekmek almasını söylemiş. Keloğ
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde bundan uzuuun uzuun yıllar önce zamanın birinde, şu koca dünyada bir anacığından başka kimsesi olmayan bir Keloğlan varmış.Keloğlan komşuların sürülerine bakıp, günlerini dağlarda, bayırlarda sürü peşinde dolaşıp çobanlık yaparak hayatını sürdürürmüş.Zamanla büyüyüp serpilen, artık koca bir delikan
Bir varmış iki yokmuş, üç varmış beş yokmuş. Evvel zamanda Keloğlan’la anası varmış. Keloğlan küçükken çalışmayı sevmezmiş, büyüdükçe çalışmayı sevmemeye devam etmiş. Evde yatar uyurmuş, tarlaya gitse uyurmuş. Bir gün anası Keloğlan’a kızmış: ” Oğlum, on koyunumuz var, bari onları götür otlasınlar. Bir işe yara. ” demiş.Bunun üzerine Keloğ
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde. Tilkilerin kümeslerden uzak durduğu, farelerin kedilerden korkmadığı bir devirde yaman mı yaman bir Keloğlan yaşarmış. Bu Keloğlan dağ-taş gezermiş, soğuk sulardan içermiş. Anasıyla birlikte karınca kararınca yaşayıp gidermiş.Bir öğle vakti Keloğlan evde anasıyla konuşurken, kapı çalınmış. Anası kap
Bir varmış, bir yokmuş Tanrının kulu çokmuş. Çok yemesi, çok demesi günahmış. Memleketin birinde, vaktin bir zamanında, bir Keloğlanla ihtiyar bir ninesi varmış. Bu Keloğlan yerinden kıpırdamaz, evden çıkmaz, hiç de çalışmazmış. Elinde maşa, mangaldaki külleri eşeler, sedire yaslanıp mindere yan pala oturur, kediler gibi mır mır mırlanır, uyuklar dururmuş. Ninesi