KESB

Okuma süres 4 dk, 8 sn
Toplamak, aramak, kazanmak anlamlarını dile getirir. Kelam ilminde, insan iradesinin fiili üzerindeki etkisiyle sorumluluğa neden olan yönelişine verilen isimdir.

Kesb kelimesi Kur'an'da üç anlamda kullanılır. "Allah sizi yeminlerinizdeki yanılmadan dolayı sorumlu tutmaz. Sizi kalblerinizin kesbettiklerinden (kazandıklarından) sorumlu tutar..." (el-Bakara, 2/225) âyetinde kesb, kalbin akdi ve azmi anlamına gelmektedir. "Ey iman edenler, kesbettiklerinizin (kazandıklarınızın) ve sizin için yerden çıkardıklarımızın helal ve iyisinden harcayın..." (el-Bakara, 2/267) âyetindeki kesb, ticaretle elde edilen kazancı dile getirir. "Kendi kesbinizin (yaptığınızın) cezası olan azabı tadın" (el-Bakara, 2/286) âyetinde ise kesb, çalışma ve amel anlamında kullanılmaktadır. Kelime buradaki anlamlarından yola çıkılarak Kelam'da kişinin iradesinin kendisine sorumluluk kazandıracak yönelişini dile getirmek üzere kullanılmıştır.

Kelam ilminde kesb, Allah'ın irade ve yaratıcılığı karşısında insan iradesinin yeri ve bu iradenin fiil üzerindeki etkisi konusundaki tartışmaların bir sonucu olarak ilk kez el-Eş'ari tarafından bir kelam kuramı haline getirildi. Insan iradesinin fiil üzerindeki etkisi konusunda daha önce birbirine zıt iki görüş doğmuştu. Cebriye'nin temsil ettiği ilk görüş insana irade ve özgürlük tanımıyor, onu Allah tarafından önceden belirlenmiş işleri yapmaya zorunlu bir varlık olarak tanımlıyordu. Irade ve yaratıcılığında Allah'ın tekliğine gölge düşürmeme, ortak tanımama endişesinden kaynaklanan bu görüş, tüm fiillerini Allah'ın takdir ve yaratmasına bağladığı için, insanın sorumluluğunu açıklamakta yetersiz kalıyordu. Bu görüşün karşısında yeralan ve Kaderiye Mutezile tarafından temsil edilen ikinci görüş ise, insanın fiilleri üzerinde Allah'ın hiçbir etkisi olmadığını savunuyordu. buna göre insan tam anlamıyla özgürdür, iradesiyle dilediği fiili seçer ve Allah'ın kendisine verdiği halketme (yaratma, yapma) gücüyle de yaratır. Insan bu nedenle fiillerinden dolayı sorumludur; fiilının niteliğine göre ödül ya da ceza görür.

Mutezile'nin görüşünün tek yaratıcının Allah olduğunu belirten Kur'an hükümleriyle (ez-Zümer, 39/62; el-Fatır, 35/3; el-En'am, 6/102) çeliştiğini düşünen el-Eş'ari, Cebriye ile Mutezile'nin görüşlerini kesb kuramı ile uzlaştırmaya çalıştı. Buna göre insanda bir irade ve güç vardır, ama bunların fiil üzerinde bir etkileri yoktur. Bu irade ve güç insanı fiile yöneltir ve yakınlaştırır (iktiran). Bunun üzerine Allah insanın yöneldiği fiili yaratır. Böylece insan yönelişi ile fiili kesbetmiş (kazanmış), Allah da fiili yaratmıştır. Ne var ki insanın iradesi seçiminde bağımsız değildir; Allah'ın iradesine tabidir ve ancak onun belirlediği fiili seçebilir. Bu son görüşüyle el-Eş'ari iyice Cebriye'ye yaklaşır ve insanın sorumluluğunu açıklama konusunda başarısız kalır. Bu nedenle sonraki kelamcılar onu Cebriye ile birlikte ele almak ve kuramını bir orta cebr (cebr-i mutavassıt) olarak nitelemek zorunda kalırlar.

Maturidi kelamcılar da Eş'arilerle aynı amaçla kesb kuramı üzerinde durdular. Fakat bunların kesb anlayışı diğerinden büyük ölçüde farklıdır. Maturidilere göre de Allah yaratıcı (Halık), insan kazanıcıdır (kasib). Ancak insanda fiili etkileyecek bir yapabilme gücünün yanısıra birisi külli, diğeri cüz'i olmak üzere iki irade vardır. Külli irade, insanın fiil ya da terkten birini seçmesini sağlar. Cüz'i irade ise külli iradenin fiil ya da terkten birine bilfiil yönelmesinden (azm-i musammem) ibarettir. el-Eş'ari'nin söylediğinin aksine Allah'ın iradesi insanın cüz'i iradesine tabidir. Başka bir deyişle Allah'ın iradesi seçilen fiile kulun iradesine bağlı olarak yönelir. Allah fiili, insanın bağımsız olarak seçmesinde ve fiilen ona yönelmesinden sonra yaratır. Bu nedenle fiilin sorumluluğu insana aittir.

Maturidi kelamcılar insan iradesine tanıdıkları özgürlükle Mutezile kelamcılarına yaklaşır; ancak fiilin Allah tarafından yaratıldığını söyleyerek onlardan ayrılırlar. Ne var ki bu fark yalnızca "yaratma" kelimesine yükledikleri anlamdan kaynaklanmaktadır. Mutezile "kul fiilının yaratıcısıdır" derken yoktan var etmeyi (ibda) değil, vardan yeni bir şey varetmeyi kasdetmektedir. Buna karşılık Maturidi kelamcılar yaratmayı yoktan varetme biçiminde anlamakta ve bu niteliğin insana verilmesini şirk saymaktadırlar. Buradaki "yaratma"nın, söz gelimi "Ey Isa, iznimle kuş şeklinde bir şey yaratıyorsun" (el-Maide, 5;110) ayetindeki "yaratma" gibi birşeyin belli ölçülerde ve belirli bir biçimde meydana getirilmesi olarak anlaşıldığında aralarında bir fark kalmamakta, sorun çözülmektedir.
Yorum Yap